ZEKİYE ALTINKIR

Dost olabilmek

Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli…
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı…
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı…

Bu satırlar ne kadar güzel özetlemiş DOSTLUĞU.
Evet her insanın dostu vardır mutlaka. Yoksa bile mutlaka olmalı bence. Sonra nasıl kalkarız onca sorunun, derdin, tasanın altından, nasıl dayanırız acılara. Nasıl paylaşır, çoğaltırız mutluluklarımızı, sevinçlerimizi.

Hastalandığınızda, zor anınızda yanınızda olan, sevinç ve üzüntünüzü paylaşabildiğiniz, sormadan aramadan çat kapı evine gidebildiğiniz kişileri dostumuz olarak biliriz.
Günlerce yataktan kalkamayıp, eşinizin ve çocuklarınızın pizza ve Fastfood yemesine daha fazla gönlünüz razı gelmeyince kimi ararsınız?

Tabi ki dostunuzu… Ya da o zamana kadar dost bildiğiniz kişiyi. Sizin gerçekten hasta olduğunuzu telefonda hisseden ve ‘gelmek zorundaysam geleyim bari’ diye evinize gelen ‘Kadim Dostunuzdan’ ne beklersiniz?

Evinize, mutfağınıza hiç yabancı olmayan neyin nerede olduğunu bilen ‘dostunuzdan’ çocuklarınız için bir çorba kaynatmasını beklersiniz.
Evet beklersiniz, beklersiniz yine beklersiniz.
Ama o beklenen çorba bir türlü ocağa konmaz.
Siz, çocuklarınıza çorba, ‘kadim dostunuz’ da, sizin kalkıp ona hizmet etmenizi bekler.
Uzun süren bekleme sırasında siz ‘Kadim dostunuzu’ anlamaya, çözmeye çalışırken,
‘Senin kalkacak halin yok’ en iyisi yemek ısmarlayalım’ sözleriyle irkilirsiniz.
Şişen boğazınızla güçlükle yutkunur, dostunuzun halini, tavrını anlamaya, sözlerini hazmetmeye gayret edersiniz.
Eve gelen ve yenen yemek gibi, dostluğunuzun da yenip, bittiğini görürsünüz.
O gün o yemekle birlikte sizin de dostluğunuz mideye inmistir.
Hem de öyle bir inmistir ki sormayın. Şiş boğazınızdan düğüm düğüm güçlükle geçmistir. Defalarca yutkunmuşsunuzdur.
O ‘Kadim dostunuzun’ üzerindekiler içinizi kaldırsa bile artık onu midenize indirmiş, zamanı geldiğinde dışarıya çıkartıp kurtulmayı istersiniz.
Zaman zaman bu kadar kötü düşündüğünüz için kendinizden utanır, kızarsınız.
Ama nasıl bir durumda olduğunuzu gören ve onu çorba yapması için çağırdığınız ‘Kadim dostun’ yaptıkları sizin vicdanınızı rahatlatmakta gecikmez.
Günler sonra çat kapı gelen ‘Kadim dost’ hiçbir şey olmamış gibi karşılanmak ister, herşeyin eskisi gibi olmasını bekler.
Ama artık sizin için hiç bir şey eskisi gibi değildir. O ‘Kadim Dost’ artık o Fastfood yiyecek tadındadır. Ellerinizle yaptığınız üzerinde buharı tüten baharatlı çorbanın tadında değildir. Onun yerine hiçbir zaman alamaz.

Tabi ki bütün dostlar ve arkadaşlar kesinlikle aynı değildir. Hastalığınızda, zor anınızda, mutluluğunuzda farklı ülkerde, kilometrelerce uzakta olsalar bile size, gelmesini el uzatmasını bilirler.
Kızımın gösterisi için dikeceğim kostümleri nasıl yetistireceğimi anlattığım ‘Gerçek bir Kadim Dostum’, ‘sen yaparsın her zaman ki gibi, bir şekilde halledersin. Hep öyle olmuyor mu? ’ dedi.

Onun sözlerinden sonra şöyle bir düşündüm.

İstisnalar kaideyi bozmaz. Gerçekten çok şanslıyım. Sayıları az olsa da uzakta ve yakında her zaman ulaşabileceğim, yardım alabileceğim, danışabileceğim dostlarım var. Yoksa o kadar şeyi nasıl tek başıma yapabilirim ki?
Herkese gerçek dostluklar dileği ile
Kadim dostumun gönderdiği satırlarla yazıyı noktalayalım.

Dostluk

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın…

Nazım Hikmet
Teilen

 

Fotoğraf:  Helena Lopes adlı kişinin Pexels‘daki fotoğrafı

Yorum yap